23 Şubat 2013 Cumartesi

Pinuccia'nın kitaplarında hem yazar ayı etkinliği hem de çekilişi var...

"Pinuccia'nın kitapları" blogunun sahibinin başlattığı yazar ayları etkinliğine ocak ayında katılıp Necip Mahfuz'un "Kuştimur Kahvehanesi" isimli kitabını okuyup burada da yorumlamıştım. Bu etkinliğin çok hoşuma gittiğini tekrar belirtmeme gerek yok sanırım. Mart ayında da Perulu yazar Mario Vargas Llosa seçildi ayın yazarı olarak.
Etkinlik şu şekilde : Ayın yazarının herhangi bir kitabını seçip okuyup blogunuzda yorumluyorsunuz ve postunuzun linkini Pınar'a iletiyorsunuz. Eğer blogunuz yoksa yorumunuzu mail olarak gönderiyorsunuz ve Pınar kendi blogunda yayınlıyor kitapla ilgili görüşlerinizi...
Pınar etkinliği daha fazla kişinin duyması için bir de çekiliş düzenlemiş. Ayrıntılar için http://pinucciasbooks.blogspot.com/2013/02/yazar-aylar-mart-kitap-cekilisi.html adresine bir uğrayın derim.

Köfte Yağmuru - izledik

Başlık yazarken izledik diye belirteyim dedim, neme lazım, belki evde deli gibi köfte yaptığım düşünülmesin :) Geçenlerde A101 marketlerde 4,95 Tl'ye orijinal Dvdler vardı. Ben de Öyküm'e çeşitlilik olsun diye bir fikrim olmasa da Köfte Yağmuru ve Şirinlerin filmlerini aldım. 

Öykü'nün odasında bir televizyonu ve dvd'si var, yatma vakti gelince açıyoruz bir filmi, 15-20 dakika izliyor, ertesi gün devam ediyor filan. Uzun zamandır Köfte yağmuru takılıydı, sarıp sarıp baştan izliyordu. Ben de bi başını gördüm, bi sonunu... Eşim de aynı şekilde :) bu akşam iş çıkışı eşim eve gelince "hadi hep beraber Köfte yağmurunu izleyelim" demez mi :) Kaç gündür merak etmiş demek ki filmin tamamını :)

Neyse oturduk ailecek izleyelim diye, ben ve eşim daha konsantreydik, Öykü kah kucağımıza geldi, kah evin içinde dolandı, kah koltukta tek başına uzanarak izledi...


Filmin konusuna gelecek olursak;
Bir kasaba var, orada taaaa uzaklarda. Geçim kaynakları sardalya. Bu sebeptendir ki şekerlemeleri de, tatlıları da, yemekleri de herşeyleri sardalyadan... Bir de çocukluğundan beri bilime, yeni icatlara meraklı bir çocuk var bu kasabada: Flint Lockwood, kendi çapında bir çok şey icat etmiş ama hepsi hüsranla sonuçlanmış. En son icadı ise bir yiyecek makinesi. Babası onu desteklemese de makinenin yapımını tamamlıyor. İçine su konunca yiyecek veren bu makine bir yanlışlık sonucu gökyüzüne roket gibi fırlıyor ve orada bulutlardan bolca su çekerek bolca yiyecek saçıyor yeryüzüne. Bütün kasaba halkı bu durumdan çok memnun oluyor ve tabi ki doyumsuz insanoğlu hep daha fazlasını istiyor makineden ve bir müddet sonra iş çığrından çıkıyor. Her yeri fazlasıyla ve gitgide daha büyüyerek dünyaya düşen yiyecekler kaplıyor. Flint bu işe kendisinin sebep olduğunu düşünerek bir uçakla gökyüzüne çıkıp, makineye ulaşıyor ve zorluklarla da olsa kapatmayı başarıyor.


Kesinlikle çocuklarınızla izleyebileceğiniz çok güzel bir film, bundan önce hayran olduğum Kayıp Balık Nemo, Yukarı bak, Arabalar, Oyuncak Hikayesi, Buz Devrinin yanında Köfte Yağmuru da yerini aldı... Kavga dövüşün, silahların, kılıçların olmadığı çizgi filmlerini tam gücümle destekliyorum...

20 Şubat 2013 Çarşamba

Kırmızı Pazartesi - Gabriel Garcia Marquez

Kapağında da yazdığı gibi "İşleneceğini herkesin bildiği bir cinayetin öyküsü"nü anlatan bir kitap bu. Hem de yazarın çocukluğunu geçirdiği kasabada yıllar önce yaşanmış...

Romanın kahramanı Santiago Nasar'ın öldürüleceği daha kitabın ilk satırlarından belli ama, kitap yine de sürükleyici bir şekilde devam ediyor. 

Kitabın konusuna gelecek olursak Angela Vicario isimli genç kız evlendiği günün gecesinde kız olmadığı gerekçesiyle evine getirilir müstakbel kocası tarafından. Bunu duyan Angela'nın ailesi köpürür ve bunu yapan soysuzun kim olduğunu sorarlar kızlarına. O da aklına gelen ilk ismi söyler, gerçek olmasa da. Santiago Nasar'dır bunu yapan der. Bundan sonra ikiz olan abiler ( Pablo ve Pedro Vicario ) hemen bıçaklarını alıp Santiago'nun peşine düşerler. Önce giderler bıçaklarını biletmeye, o esnada önlerine gelen herkese de söylerler Santiago Nasar'ı öldürmek için bu bıçakları bilettiklerini. Sonra meyhaneye giderler, orada da bahsederler işleyecekleri cinayetten. Clotilde Armenta yani meyhaneci kadın hemen sağa sola haber gönderir. Belediye başkanına, pedere ve başka insanlara. Belediye başkanı meyhaneye gelir ve kardeşlerin ellerinden bıçaklarını alır ve bu cinayeti işlememeleri için öğütte bulunur onlara. Ama o gider gitmez kardeşler gider başka 2 bıçak alır, yine keskinleştirirler bıçaklarını. Ve sonrasında da tüm kitap boyunca bahsedilen cinayeti gerçekleştirirler.

Kitaptan en çok etkilendiğim kısımlar ise :
  • Ceset , bir tabut yapılana kadar önce buzdolabında saklanılması düşünülüyor. Ama insan boyunda dolap bulunamayınca, bir odaya alınıyor ve kokmasın diye komşulardaki vantilatörler de eve getirilerek  cesedin etrafına konuluyor. (Görüntüyü bi an gözümün önüne getirdim de, öffff ne berbat bi durum)
  • Santiago Nasar'ın annesi oğlunun peşinde koşan kardeşleri görünce, hemen bir çırpıda giriş kapısına koşuyor ve kapıyı kapatıveriyor. Kadın zannediyor ki oğlu evin içine girdi, Vicario kardeşler girmesin diye de kapıyı kapatınca oğluna zarar gelmeyecek zannediyor. Halbuki oğlunun içeri girmesine son 2-3 adımı kalmış :( ( Bu durumu da düşününce içim fazlasıyla cızzzzz etti)
  • Santiago Nasar bıçaklanıp da son bir hamleyle evin içine giriş yaparken halası onu görüyor ve "Neyin var yavrum" diye sesleniyor. Onun cevabı ise çok dramatik .
    "Beni öldürdüler Wene Hala"...


    İşte bir kitap daha böyle bitti. Kısacık ama çok güzel bir kitap olarak hafızamda yerini aldı... Bu arada tam Türkiye'ye uygun bir hikaye di mi?

10 Şubat 2013 Pazar

Hayalet Sevgililerim...



Dün akşam eşimle uzun zaman aradan sonra bir film izledik. Bu arada tabi Öykü geliyor yanımıza bıcır bıcır, kaçırdığımız sahneler vardır bu yüzden :) Ama genel olarak hoş, izlenebilir, romantik komedi tarzında bir film.

Filmin başrol karakteri Connor, çok meşhur bir fotoğrafçı, hayatında sayısız sevgiliye sahip olmuş ve hepsini en fazla bi kaç gün sonra terk edip, diğerlerine yelken açmış. 
Filmin başrol kadın oyuncusu Jenny, Connor'un çocukluk arkadaşı, aralarında ufak flörtler de olmuş. Ama  Connor başka yere taşınınca göremez olmuşlar birbirlerini...

Connor kardeşinin düğünü için memleketine geri dönüyor...Hemen etraftaki

genç kızları, nedimeleri incelemeye başlıyor flört etmek için. Ama ölen çapkın

amcasının hayaleti onu yalnız bırakmıyor. Yaptığının yanlış olduğunu,

kendisinin de çok büyük hatalar yaptığını ve bunu öldükten sonra

anladığını anlatmaya çalışıyor. Ama nerde Connor'da onu dinleyecek akıl :)



Bunun ergen zamanlarında öpüştüğü bir kızın hayaleti de işe dahil oluyor ve Connor'u eski zamanlarına götürüyor...

Connor ilk aşkı Jenny ile karşılaşmalarını, konuşmalarını, ufak flörtlerini hatırlıyor bir bir. Uzaktan bir seyirci olarak baktığında ne kadar büyük yanlışlar yaptığını farkediyor.

Filmin sonuna doğru geleceğini de görüyor başka bir hayalet kız sayesinde. Tek başına, mutsuz bir ölüm onu bekliyor.Uyandığında hemen değişmeye başlıyor, önce kardeşinin düğününde yarattığı olumsuzlukları gideriyor. Sonra da Jenny'nin tekrar kalbini kazanmakla uğraşıyor.


Eğer romantik komedileri seviyorsanız muhteşem olmasa da izlenesi bir film...

7 Şubat 2013 Perşembe

Arka Sokaklar Masalı...

Bir varmış bir yokmuş, Azime isminde biri varmış. Öğretmenmiş bu kişi.. Bir gün okuldan çıkmış, durağa doğru yürüyormuş. Düşünceli düşünceli yürürken önünden 2 adam koşuvermiş hızlıca, hemen sola dönmüşler. Azime daha ne oluyor demeden bir fren sesi duymuş, ardından da birine çarpma sesi. Kaza mı oldu diye telaşla sol tarafına bakmış ki, işte olanlar o an olmuş. Sağ taraftan bir ses "hanımefendi , devam edin kayıttayız" demiş. Azime de sonradan çakmış, Arka Sokaklar dizisinin çekiminin içine düştüğünü. Meğersem önünden koşanlar da Hüsnü ile Mesut'muş.

Gel zaman git zaman, Azime bu olayı sevdiklerine anlatmış gülmekten yerlere yata yata. Bir gün ablasından telefon gelmiş, Tv'de arka sokaklar açıktı bahsettiğin sahneyi gördüm diye. Azime hemen merak etmiş, açmış internetten izlemiş o bölümü. Bir de ne görsün kendisinden bir parça da yok mu o sahnede?




Şimdi sevdiklerine görüntüleri de göstererek daha da bi eğlenir olmuş bu rezil durumuna...
Sonunda gökten 3 elma düşmüş, biri Azime'nin, biri Öyküsünün, biri de blogger arkadaşlarının başına...

Not: Üstteki fotoğrafta beyaz montlu kişiyim, sadece bacaklarım çıkmış. Alttaki fotoğrafta da tam taksinin yanındayım. Burada da sadece kafam görünüyor..

6 Şubat 2013 Çarşamba

Meraklı Minik Dergisi...

Duyan duymayan kalmasın. Tubitak'ın çıkardığı Meraklı Minik dergisi 3+ yaş çocuklar için çok öğretici, eğlendirici bir dergi. Ben daha geçen ay farkettim böyle bir derginin varlığını, daha öğrenecek çok şey var bu hayatta :) Hem geçen ay, hem de bu ay aldık dergiden. Öyküm de çok zevkle ilgilendi. Bu ayki derginin yanında uyuyan hayvanları eşleme kartları(bildiğimiz arkasını çevirip 2'li açarak eşini bulma oyunu) , pijama tasarlama kartları ve uyku tombalası da bulunuyor. Yine bunlar da çocuğunuzla oynayabileceğiniz eğlenceli oyunlar. Biz 2 gündür devamlı dergiyi okuyoruz, bu oyunları oynuyoruz. 

Bugün babasının işyerine gittik. Yanımıza almıştık yine dergimizi, orda biraz uzun vakit geçiricez diye. Elimizdeki kağıt bebeklere pijamalarını orada tasarladık. Normalde pijamalar sadece beyaz renkli. Yine dergiden çıkan minik çıkartmalarla süslemesi size ait. Sonuç aşağıdaki gibi, bakalım beğenecek misiniz? Erkek çocuğun pijamasının ön kısmının tasarımı bana ait :)




 

 

Öykü ne zaman zorla poz vermeyi bırakacak acaba merak ediyorum...

Susamlı Kurabiye

Tarif Defterime bir tarif daha ekleme zamanı geldi. Sevgili Nurçin'im Moriçe'min yaptığı susamlı kurabiyeleri önce Öykü'nün doğumgünü için yaptım, sonra fazla hamuru buzluğa attım. Geçen hafta gelen misafirlerim için hamurları buzluktan çıkarıp yeniden kurabiyeye dönüştürdüm. Çok beğenerek de yedik...

Fotoğraf yine bulanık ya, ben bi çırpıda çekiveriyorum bunları, tam istediğim gibi olmuyor ya neyse... Gelelim yapılışına...

Malzemeler
2 yumurta sarısı ( Beyazları üstüne sürülecek)
8 yemek kaşığı toz şeker
1 paket oda sıcaklığında bekletilmiş margarin
1 kabartma tozu
1 vanilya
Aldığı kadar un
Üzeri için de susam

Yapılışı
Yumurta ve toz şeker karıştırılır. Ardından margarin eklenir. O da biraz karıştırıldıktan sonra vanilya, kabartma tozu ve un eklenir. Bu hamurdan küçük parçalar koparılıp önce yumurta akına sonra susama batırılarak tepsiye dizilir. Önceden 200 derecede ısıtılmış fırında pişirilir. Soğuyunca mis gibi yenir. Afiyetler ola :))

Nurçin'in denemelerine göre bu kurabiyelerden büyük büyük yapınca küçüklere göre daha az lezzetli oluyormuş. O yüzden küçük küçük yapıyoruz kurabiyeleri...


Hayaller Mimi...

Bir Meleğin Günlüğü blogunun sahibi güzel insan Nermin beni mimlemiş. Hayallerim bu mimle sınırlanamayacak kadar çok ama bakalım neleri hatırlayabilicem...

Şu an olsa çok sevinirim
Şu an eşimle ve kızımla beraber bir kar tatilinde olsak, kızçem uyumuş olsa... Biz de sıcak çikolata eşliğinde kar izlesek...

Şimdi orada olmak vardı
Şu anda İtalya'da bir otelde olsak. Sabah karış karış oraları geziyor, yemeklerini yiyor olsak... Çok isterdim be...

Nerede o eski günler?
Hayatımın en güzel dönemlerinden biri lise zamanımdı. Çok severim lise arkadaşlarımı, hala da görüşürüz, hala da aynı zevki alır, ayrılacağımız zaman üzülürüz. Ne büyük nimetmiş her gün görüşebilmek...
Bir de eşimle ilk tanıştığım zamanlar ne heyecanlıydı, ilk bakışma, ilk buluşma, ilk elini tutma... Şimdi de çok seviyorum tabi ki ama ilklerin heyecanı çok başkaydı...

Neleri özlüyorum
Dedemi - en çok onu özlüyorum.
İstediğim vakit yatıp istediğim vakit kalkmayı, küçükken saatlerce oynadığımız oyunları, şehirlerarası yolculukları, arabamızı - ne rahat gezerdik...
Ev kredimizin olmadığı , daha rahat para harcayabildiğimiz zamanları,
lise anlarımı, tüm evin sorumluluğunu almadığım zamanları...
Aylin'imle Kadıköy'de yediğimiz tostları,
Ablamla gittiğimiz sinemaları...
55 kilo olduğum günleri...

Çok severim
Ailemle, eşimle, dostumla beraber olmayı,
Film izlemeyi,
Gezmeyi tozmayı yemeyi içmeyi,
Sinema ve tiyatroya gitmeyi,
İskenderi, kumpiri...
Sahil kenarında gezmeyi, piknik yapmayı, tabu, scrabble oynamayı...
Ertesi gün işe gitme, erken kalkma derdi olmayan geceleri,
kitap okumayı, kitap, kitap, kitapları çok severim.
Öykü'yü mutlu etmeyi, eşime sürprizler yapmayı...

Nefret ederim
Ev temizliğinden nefret ederim. Boşa giden vakit olarak görüyorum. Mecburen yapıyoruz ya, olmasa çok iyiydi.
Ayrıca hep kendini düşünen bencil, yalancı, bol keseden atıp tutan insanlardan nefret ediyorum.
He bi de Atatürk'ün yaptığı iyiliği görmeyen bağnazlardan, yobaz, nankörlerden NEFRET ediyorum.
Bi de bi de yerlere çöp atan, tüküren, elinde tesbih, ağzında sakızla gezenlerden, yanından geçen bayanın arkasından bakan erkeklerden nefret ediyorum...

Bugünlerde çok fazla dinledim
Öyküm'den şu şarkıyı dinliyorum bugünlerde. Hatta vokal bile yapıyoruz...
- Öyküş Öyküş nasılsın?
- Burnun kapıya sıkışsın
- Köpüklü banyo yaparken
- Sular birden kesilsin
- Köpüklü köpüklü kalasın...

Hee bi de hemen yanımızda inşaat başladı, onun gürültüsünü dinliyorum tüm gün...

Şimdiki ruh halim
Yavaş yavaş yatmaya gitmek üzere olan bir insanın ruh hali içerisindeyim :)

Bana güzel şeyler hatırlattı bunları yazmak, tekrar teşekkür ederim Nermincim...
Ben de sevgili arkadaşlarım amphitrite, moriçe, tubanne, çokoprensin annesi ve sandukamı mimliyorum.

5 Şubat 2013 Salı

Kahraman Maymun...

Öykü ile ilk sinema deneyimimizi gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Sömestr tatili olunca vakit de bol, internette gösterimdeki filmlere baktım. İki tane tercih hakkım vardı, birisi Efsane Beşli, ama bu film 3 boyutluydu ve fragmanını izleyince de çok hareketli olduğunu gördüm. Sonra Kahraman Maymun'un fragmanına baktım, gayet sakin bir filme benziyordu. Kavga, dövüş, vurdu, kırdı olmasın filmlerde zaten. Bu açıdan bakınca Kayıp Balık Nemo, Buz Devri, Oyuncak Hikayesi, Arabalar, Yukarı Bak... Hastasıyım hepsinin...İzlemediyseniz muhakkak izleyin derim en kısa zamanda...


Biz gittik, koltuğumuza oturduk. Öykü önceden tiyatroya gidip de hiç sinemaya gitmediği için ama anne maymunlar nereye çıkacak anlamadım dedi :)) Mısırımızı da aldık, film başladı. Öykü pür dikkat izliyor filmi.  Biz eşimle arada bakışıyoruz, nasıl izliyor sessiz sedasız diye. Hatta bi ara filmdeki bi sahne ile ilgili bi şey söyledim eşime. Öykü anne susar mısın lütfen? diye azarladı beni...

Filmin konusuna gelecek olursak Marco Mococo isimli sahil güvenlik polisi olan bir maymun var. Her şey düzenli bi şekilde işlemekte. Sahilde başka maymunlar denize girmekte ki deniz ne deniz. Misss gibi... Bir tane bile yere çöp atılsa Marco hemen müdahale etmekte. Derken bir gün olan oluyor ve sahile bir Casino inşa ediliyor. Marco hemen karşı çıkıyor ve Başkan'a bildiriyor. Başkan da Casino'yu yerle bir edecekken Carlo (casino'nun sahibi) sizin için yaptım efendim, yok burası sizin zaten diyerek Başkan'ı kandırıyor. Marco devamlı bunların bir iş çevirdiğini kanıtlamaya çalışıyor. Ve derken Başkan'ın adamları tarafından yakalanmaya çalışıyor. Yani kötü maymun seçiliyor :) Onlardan kaçan Marco denize doğru kaçıyor ve korsanlar tarafından kaçırılıyor...Ama korsanlarla konuşunca arkadaş oluyorlar ve denizde onlarla yaşamaya başlıyor. Taaa ki sahile dikilen Casino bir robot olup adayı ele geçirmeye çalışana kadar. Arkadaşlarının ondan yardım istediğini farkeden Marco onların yardımına koşup onları ve adayı bu robottan kurtarıyor. 


Bu arada bi de aşk var filmde. Bebeklik aşkı Lulu çok önceden sahilden taşınmış. Yıllar sonra tekrar sahile gelince Marco hemen onu tanıyor, hala ona aşık olduğunu farkediyor. Zaman geçtikçe Lulu da onu sevmeye başlıyor... Filmin sonu mutlu son :)





4 Şubat 2013 Pazartesi

Limonlu Kek...

Geçen hafta Öykü'mün doğumgünü, hafta içi lise arkadaşlarımı ağırlama. Kaç aydır yapmadığım hazırlığı yapıyorum son günlerde :) 
Bu da arkadaşlarım için hazırladığım limonlu kekim. Biz çok beğendik... Eğer denerseniz umarım siz de beğenirsiniz...


Malzemeler: 
4 yumurta
1,5 su bardağı şeker
yarım su bardağı süt
yarım su bardağı sıvı yağ
1 limon kabuğu rendesi
1 limonun suyu
vanilya, kabartma tozu
aldığı kadar un ( ortalama 2-2,5 bardak)

Yapılışı:
Önce yumurtayla şeker beyaz olup köpürene kadar çırpılır. Ardından süt ve sıvı yağ eklenir, karıştırılır. Limon kabuğu ve limonun suyu da eklenerek bir daha karıştırılır. En son vanilya, kabartma tozu ve un eklenir. Yağlanmış kek kalıbına dökülerek önceden 180 derecede ısıtılmış fırında pişirilir. Tercihe göre fırından çıktıktan ve bir müddet soğutulduktan sonra üzerine pudra şekeri serpilir. Afiyet olsun...

Bu blogun en sevdiğim yönlerinden biri de her anlamda benim günlüğüm olması... Şu anki görevi tarif defteri :) 


3 Şubat 2013 Pazar

Biten bir puzzle...

Sömestr tatili puzzle'sız olur mu? 

500 parçalık meşhur kaplumbağa terbiyecisi... Nasıl olmuş ama :))

İşte ben...

Fotoğrafım
İstanbul, Türkiye
Benden merhaba.. 30 yaşlarında okumayı, gezmeyi, eğlenmeyi seven bir öğretmenim. Bir de 3,5 yaşında hayatımın Öykü'süne sahibim. Blogumda güzel vakit geçirmeniz dileğiyle...