29 Ağustos 2012 Çarşamba

Kitaplaşalım mı etkinliğine katıldım...

İlk defa kitaplaşalım mı etkinliğine katılıyorum. Ayy çok heyecanlandım:) 18 Eylül'de eşleme yapılacak , bakalım bana kim düşecek? Şimdiden düşünüyorum hediye paketimi :) siz de katılmak isterseniz  etkinliğe buradan ulaşabilisiniz...

Kışlık menemenlerim hazır...

İlk defa geçen yıl başladım menemen yapmaya. Ve tadına doyamadık :)) Kışın özellikle ben okulda olduğumda Ömer için pratik bir kahvaltılık oldu.. Bu sene biraz daha fazla yaptım geçen seneye göre ama vakit bulursam yine bi 3-5 kavanoz daha yapmaya kararlıyım..

Yapımı çok basit. biberleri doğruyoruz (ben köy biberlerini tercih ediyorum), domatesleri küp küp doğruyoruz. Tencereye az yağ , ardından biberleri, azıcık kavrulunca da domatesleri ekliyorum. Domates ve biberler biraz kaynaşınca da kavanozlara dolduruyorum. Önemli noktalardan biri kavanozu Ömer'in sıkması. Bu tür kışlık hazırlıklarda kavanozun ağzının tamamen kapanması çok önemli. Yoksa hava alıp içindeki bozuluyor ... Sıcakken ağzı kapalı kavanozu ters çevirip örtülerle sarmalıyorum.Bi 5 - 6 saat sonra da yerine kaldırıyorum... Kışın yerken hiç bir tad farkı, koku farkı olmuyor... Herkese afiyet olsun...

Not: Küçüklüğümden beri alışkanlıktan olsa gerek melemen derdik... Ve hep aklıma takılırdı bi ara tdk'ya girip bakayım diye. Bu vasıtayla onu da kontrol ettim. Doğrusu menemenmiş :))

28 Ağustos 2012 Salı

Yoksa yoksa ben kilo mu veriyorum?

 Başlıkta kendimi motive etmek için kilo mu veriyorum dedim ama henüz vermişliğim yok. Dün Fatoş'la (kuzenimle) bir iddiaya girdik. Ben Eylül sonuna kadar 5 kilo veririm dedim. O da 4 kilo vereceğini söyledi... İddiamızı güçlendirmek için istediği kiloyu veremeyen diğerine hediye alacak... 


Benim hediyem Converse ayakkabı... Çok tercih

ettiğim ayakkabılardan biri, şimdi de siyah ve

kırmızısı mevcut dolabımda. Ama bu renklerden de

olsa hayır demem yani...





Eğer ben istediğim kiloya ulaşamazsam ben de ona uzun

zamandır istediği yandaki saati alıcam. Saat de güzelmiş ama

kaptırmamak için var gücümle kilo vermeye çalışıcam.





Şimdiden akşamları bi şey yemeyerek, yediklerime dikkat ederek ve bol su içerek çalışmalara başladım. Bugün 1 saatlik yürüyüş çok iyi geldi ...Bakalım devamı gelecek mi?



27 Ağustos 2012 Pazartesi

Aşk Tesadüfleri Sever

1,5 yıl olmuş bu film vizyona gireli. Bana bugün izlemek kısmet oldu. Romantik - dram türünde izlenebilecek, izlenirken keyif alınabilecek, final sahnesinde de ağlanılacak bir film. Gerçi uzun zaman önce ablam yanımda filmden bahsettiği için ben sonunu biliyordum ve böylelikle ağlamadım ama...

Mehmet Günsur ve Belçim Bilgin başrolde...
Yıl 1977 Deniz'in (Belçim Bilgin) annesinin doğum yapmasına az bir vakit kalmış, rutin kontrol için doktora gelmişlerdir. Doktor daha 10 gününün olduğunu söyleyip eve yollar. Tam o sırada Özgür'ün (Mehmet Günsur) babası da eşini doğum için hastaneye yetiştirmeye çalışmaktadır. Ve hastane girişine hızlı giriş yaparak Deniz'in anne-babasının arabasına çarpar. Çarpma sonucunda Deniz'in annesinin de suyu gelir ve acil doğuma alınır. Böylelikle Deniz ve Özgür aynı hastanede aynı anda doğar ve tesadüfler başlar...
Çocukluk yıllarında da Deniz'in dedesinin evinin Özgür'lerin eviyle aynı mahallede olması sebebiyle sık sık karşılaşırlar. Deniz ufak ufak aşıktır da Özgür'e.. Gün gelir Deniz'in dedesinin ölümüyle karşılaşmaları sona erer. Taaa ki İstanbul'da karşılaşıncaya kadar. Özgür İstanbul'da fotoğrafçı olan babasının (Altan Erkekli) fotoğraflarından oluşan bir sergi açar. Bu sergi de Deniz'in de çocukluk yıllarına ait bir fotoğraf vardır. Rastlantı eseri Deniz bu fotoğrafı görür ve Özgür'le irtibata geçer.. Devamında aralarındaki arkadaşlık ve aşk ilişkisi başlar.. Filmin sonu hakkında hiç bir bilgi vermiyim ben, izleyin ve şaşırın!...

Film İstanbul'dan çok Ankara'da çekilmiş. İstemeyerek de olsa Ankara'da üniversite okumuş biri olarak tanıdık yerleri filmde görmek hoşuma gitti. Örneğin Kuğulu Park, Anıtkabir, Atakule, Eski Meclis, Gençlik Parkı ve filmin çekildiği Gazi Mahallesi... 

Gelelim bu fotoğrafa.. Çok iç açıcı değil mi ama?

Deniz'in Özgür'ün babası tarafından çekilen

çocukluk  fotoğrafı. Gülmedeki doğallık ve

güzellik hayran bıraktı beni kendine...

Zaten filmde de sık sık karşımıza çıkıyor...

 Filmdeki tesadüflerden birinden daha bahsetmeden geçemiycem. Burak'ın (Deniz'in eski sevgilisi) şans eseri olarak Özgür'ün tiyatro önünde baygın bir halde yattığını görüp onu hastaneye yetiştirmeye çalışması. Onlar taksideyken Deniz'in arayıp telefonu Özgür yerine Burak'ın açması. Filmin en dikkat çekici sahnelerinden biri.

Filmde de geçen "Film çevirelim mi ?" diyerek ve şimdiye kadar izlemeyenlerin muhakkak izlemesini tavsiye ederek yazımı noktalıyorum :))






26 Ağustos 2012 Pazar

Vee hatırla sevgili biter...

Tam 1,5 aydır güzel vakit geçirmemi sağlayan hatırla sevgili dizisini izleme serüvenim şu an itibariyle bitmiş bulunmakta. Şaka gibi 68 bölümü izleyip bitirmişim.
60'lı yıllardaki devrimi,Adnan Menderes'in asılmasını, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını , 80 darbesini anlatan güzel bir dizi  bence. Hatta Çemberimde Gül Oya ile birlikte favori dizilerimden... Tv de yayınlanırken de büyük bir zevkle izlemiştim, şimdi de aynı tadı aldım.

Dizinin 3 ana karakteri
Necdet, Yasemin ve Ahmet...
Necdet ve Yasemin'e duyduğum sempati kadar Ahmet'e antipati duyuyorum nedense. Belki Necdet'e göre daha soğuk oluşundandır. Belki Necdet'in daha yakışıklı oluşundan :) Bi sebebi var ya çözemedim dizi boyunca...

Okul başlamak üzere olduğuna göre ben böyle bol vakti bulup da yeni dizi izleyemem . Ömrümüz yeterse seneye yaza da Elveda Rumeli'yi izlerim artık :)

Beşamel Soslu Tavuk

Görüntüsü konusunda bi şey diyemiycem ama lezzeti enfessss olan beşamel soslu tavuğum...Etrafımdaki herkes de lezzet konusunda hemfikir :)


Yapımı da çok basit. Malzemeleri büyük boy yuvarlak borcam için yazayım, artık kullanacağınız kaba göre uyarlamak size kalmış...
Malzemeler:
  • 800 gr. kuşbaşı tavuk
  • 4 orta boy patates
Beşamel sos için: 

  • 2 kaşık margarin
  • tuz, yağ, un
  • 700ml süt

Üzeri için:

  • kaşar


Öncelikle kuşbaşı doğranmış tavuklar bi tencerede suyunu salıp çekinceye kadar kavrulur. Diğer tarafta küp küp doğranmış patatesler kızartılır. En diğer tarafta ise beşamel sos( başka bir tencerede 2 kaşık margarin, 2,5 kaşık unla hafif kavrulur. Ardından sıvı yağ eklenerek kavrulmaya devam edilir. Devamlı karıştırılarak süt eklenir. Muhallebi kıvamına gelince de bir miktar tuz eklenir) hazırlanır. Sonra tepsiye tavuk ve patatesler konulup, üstüne de beşamel sos dökülür. En üstüne de kaşar serpilip fırında üstü kızarıncaya kadar pişirilir. Hadi afiyet olsun.. Ayrıca şimdiden bi şey değil :))

Hayatımızın ilk bisiklet yarışı...


 Bugün hayatımızın bir ilkini gerçekleştirip Ümraniye Kent Ormanı'ndaki bisiklet yarışına gittik.Gitme

amacımız öğrencim Ömer Faruk'un orada yarışıyor olmasıydı.



Yarışcılar 4  kategoriye ayrılmışlardı. Junior ( Ömer F. henüz

18 yaşında olmadığı için bu kategoriye dahil), master 30,

master 40-50 ve bayanlar. Junior kategorisinde Ömer 1.

olup bizi sevindirdi.


Bayan yarışçılar topu topu 4 kişiydi... Yarışı 2. olarak

bitiren bayanı buradan da tebrik etmek istiyorum. 56

yaşında birinin, diğer 3 genç bayanla çekişmesi ve diğer 2

bayanı yenebilmesi büyük başarı...


Yarış bisikletlerinin pedalları dikkatimi çekti. Normal bisiklet pedalından daha küçüktü. Böyle olmasının

nedeni de bisikletçilerin ayakkabılarının altında bulunan kilitlermiş. Bisiklete binince ayak pedala kilitlenip

ondan güç almalarını sağlıyormuş...






24 Ağustos 2012 Cuma

Satranç - Stefan Zweig

Bu kitaptan bir blog sayesinde haberim oldu. Alıp okumaya başladım. Başladığım gibi de bitti. 71 sayfalık uzun bir öykü. Can yayınlarının bir kitabı, nedense lise yıllarımdan beri Can yayınlarının kitaplarını pek okumayı tercih etmiyorum. Herhalde kapakları sıkıcı geliyor...

Dönelim kitaba, yazarı Stefan Zweig.. Sorsanız bana, sanki bütün eserlerini okuduğum, çok yakından bildiğim bir yazar.İsmi o kadar tanıdık geliyor. Halbuki bütün yapıtlarına baktım, daha önce duyduğum da okuduğum da yok... Bu kitap Stefan Zweig'in intiharından önce tamamladığı kitabı.. Yani son kitabı.

New York'tan kalkıp Buenos Aires'a giden bir vapur... Yolcularından biri Mirko Czentovic, dünya satranç şampiyonu. 12 yaşında yetim kalan, bir papaz tarafından büyütülen, anlama kıtlığı yaşayan biri. Papazın ve arkadaşının yaptığı satranç turnuvalarında diğerleri tahtayı anlamaz gözlerle izlediğini zannederken satrancın inceliklerini öğrenen ve hayatında sadece bunu yapabilen, yani satranç oynayabilen biri...
Diğer yolcular Czentovic'le satranç oynamak istiyorlar. Belli bir ücret  karşılığında oyunu kabul eden Czentovic tabi ki diğer yolculara karşı ezici üstünlük kuruyor... Ta ki Dr. B ile karşılaşana kadar.

Dr. B. Avusturyalı biri. Hitler'in Avusturya'ya girmesinden bir gün önce tutuklanıyor ve toplama kampına götürülmek yerine bir otel odasına kapatılıyor. Odanın içinin bomboş olması ve insanın düşünmek dışında  hiçbir şey yapamaması bir müddet sonra fazlasıyla sıkıcı duruma geliyor. Dr. B. bi şekilde ele geçirdiği satranç kitabıyla satranç oyunlarını öğreniyor. Odasında sadece hayal ederek saatlerce kendi kendine satranç oynuyor. Ve bu bi müddet sonra Dr. B.'yi delirtiyor. Sonrasında tedavi olup salıveriliyor. İşte Dr. B. vapurda satranç oynayan kişileri görüp müdahale etmesiyle tekrar satranca bulaşıyor ve öncesinde hastalığına sebep olan satranç tekrar kendisine hükmediyor...

Eeee ne çok şey anlattım ama gerisi kitapta... Hadi hadi okuyun artık...

Böyle güzellikler olsun evimde...

Ne kadar hoş, ne kadar tarz bir koltuk bu böyle ya..

Bayıldım valla ilk görüşte, son görüşte:) Benim için

tek eksiği var. Bi de küçük bi pufu olsaymış ayak

uzatmak için tek kelimeyle harika olurmuş.. Neyse

ben bunu kenara kaydettim. İstiyorum ya şimdi , ya

sonra :))

21 Ağustos 2012 Salı

Erdal Eren

Hatırla Sevgili'yi izliyorum bu yaz boş vakitlerimde televizyonda boş boş gezinmek yerine. Artık sonlarına yaklaştım, sadece 4 bölüm kaldı...

Az önce de izlerken bi tanışma sahnesinde "Erdal Eren" dedi çocuk kendini tanıtırken... Dedim kesin bi hikayesi vardır bunun, wikipedia sağolsun hemen aradığıma ulaştım. Meğerse Erdal Eren 80'lerde yaşamış ve bir eri öldürmek suçundan sadece -16- yaşında idam edilmiş biriymiş.Kendisinin bütün savunmalarına rağmen suçu üstüne yıkmışlar ve infazı gerçekleştirmişler. Hatta Kenan Evren'in meşhur lafı "Asmayalım da Besleyelim mi?" onun için söylenmiş...
Tam bilgiye http://tr.wikipedia.org/wiki/Erdal_Eren adresinden ulaşabilirsiniz.
Şimdi 30.000 cana kıyan köpekleri asamazken 16 yaşında birini, Deniz'leri, başbakanları asmak ne de kolaymış...


20 Ağustos 2012 Pazartesi

Öykü İşte...



Ben mutfağı temizlerken peşimden gelip "anne çabuk gel pencere

oyunumu bozuyo , bana yardım et."dedi. Gittim baktım ki durum

böyleymiş. Meğersem rüzgar estikçe tül sehpanın üzerine gelmiş

ve bizimkinin patates kafalarını yerle bir etmiş :))




Bu alltaki foto da Öykü'nün odasındaki oyuncakları salona nasıl taşıdığına ait bir belge :)) Her yerine

bişey kıstırıyor, getiriyo koltuğun üstüne bırakıyor.. Bi de fotoğrafa dikkatli bakarsanız ayağındaki

topuklu terliklerini görebilirsiniz. Aslında ben bu terlikleri devamlı kaldırıyorum ama kokusunu alıp

buluyo, giyiyo ayağına tıkır tıkır dolanıyo evde :)) (Bi de ters giymiş zaten )


İyi Bayramlar...

"Bugün bayram erken kalkın çocuklar" dedik ve sabah 6'da ayaklandık :))Ömer bayram namazına gitti, ben evi toplayıp Öykü'yü hazırladım derken babamız eve dönmüştü bile. Sonrasında bütün sevdiklerimizle bayramlaştık, hatta Halkalı'ya gidip halamlarla bile bayramlaştık...


Buradan da herkesin bayramını kutlar, şeker tadında bir bayram geçirmelerini dilerim....

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Şemspare - Elif Şafak

Şemspare - "Güneş Parçası"
Elif Şafak'ın denemelerden oluşan son kitabı... Elif Şafak'ın birçok kitabını okuyup beğendim. Bunu okumamak olmazdı, gerçi denemeleri pek sevmiyorum ama yine de bazen insanı durup düşünmeye kendi hayatının akışını ele almaya sevkediyor. Bu yaz çok verimli geçti kitap okumak konusunda benim için. Bu durumdan çok da memnunum...



Kitap ile ilgili araştırma yaparsanız ilk karşılaşacağınız konu kitabın kapağının çalıntı olduğuna dair olacak. Kitabın giriş sayfasında bununla ilgili bir açıklama yer alıyor zaten.. Elif Şafak Londra'nın bir kenar semtinde yürürken bu tabloyla karşılaşmış ve çok hoşuna gitmiş. Tepede asılı bir öbek rengarenk şemsiye... Kitabın kapak sayfası yapılırken de işte bu gördüklerinden esinlenmiş, Tepebaşında'ki Tavla Sokağı'na gidip bu kapak için sokağı süslemişler. Ve kapak çekimlerini yapmışlar.



Dediğim gibi 3-4 sayfalık denemelerden oluşan kitapta beni kendine çeken, buraya yazıp bana göre ölümsüzleştirmek istediğim cümleler var..Elif Şafak diyor ki::
  • "Ne uzaklaşabilir, ne katlanabilirsiniz. Ne olduğu gibi sevebilir ne hepten vazgeçebilirsiniz..." 
  • "Pencereleri açık sınıflar, zihinleri açık hocalar, gelecekleri açık öğrenciler!... Budur bize yakışan"
  • "Endişe ediyorum "barış" kelimesinin bir çocuk ismi olarak kalmasından"
  • "Dedikodu bir yiyecek olsa feci kalorili, bol şekerli profiterole benzerdi muhtemelen. Yerken pek hoş gelir, ama sonra mideye oturur, geride zararlar bırakırdı. Dedikodu bir kitap olsa telefon rehberi olurdu muhtemelen. Uzaktan bakınca kallavi, dolu dolu, hatta "gerekli" ama okumaya kalksan benliğine hiçbir şey katmaz. "
  • "Dünya bir kütüphane keşfedilmeyi bekleyen. İçinde yaşadığın şehir bir eser açılmayı bekleyen. Aşk da insan da bir kitap okunmayı bekleyen..."
Benden bu kadar. Her ne kadar kitaba başlarken deneme olduğu için pek bana göre değil diye düşünsem de, yine de okunası bir kitap...
Hee bi de kitabı okurken, strange fruit isimli şarkıyı dinleyin.Yeri gelecek bu şarkının hikayesini bulacaksınız sayfalarda...

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Asker uğurladık...

2003'ten beri, yani Ömer'im askere gittiğinden beri, yani tam 9 yıldır asker uğurlamamıştık. Ama dün Sercan'ımızı Ankara'ya gönderdik kısa dönem askerliğini yapması için.


Tabi ki çok üzüldük,
mahzunlaştık,
yalnızlaştık...

Sercan dönene kadar bi yanımız eksikleşti..
Artık Scrabble oyunlarımız eskisi kadar zevkli geçmeyecek :((






Herkes, bütün sevenlerin seni özlemle bekliyor. Bitir de gel şu askerliğini ablası...


12 Ağustos 2012 Pazar

"Yeni ailem"

Elimizdeki filmlerden bir tane seçelim de izleyelim dedik Ömer'le... Hakkında hiç bir fikrimizin olmadığı "Yeni Ailem" isimli filmde karar kıldık... Film mükemmel olmasa da vakit geçirmek için güzel bir film. Biraz durgun ilerlese de sıkmıyo insanı..
Filmde Cezayirli bir baba, eşinin rahatsızlığı yüzünden 2 tane oğlunu Fransız Yetiştirme Yurdu'na bırakır. 2 evlat farklı Fransız ailelere verilir. Mesut'u yanına alan Gisele onun müslüman ve Cezayirli olmasından dolayı eşinin kabul etmeyeceğini bildiği için çocuğun saçını sarıya boyar, katolik olduğunu söyler, adını da Michou olarak değiştirir. Fransız bir okula da yazdırılan çocuğun hayatındaki herşey yoluna girmişken, Fransız-Cezayir arasındaki çatışmalar şiddetlenir, Michou'nun da kimliği ortaya çıkar. Bundan sonraki gelişmeler filmi izleyince artık. Herşeyi de benden beklememek lazım :)







Filmde Mesut'u (Michou) oynayan karakteri çok çok beğendim. Sevimli , güzel bir çocuk... 

"Uçurtma Avcısı"

Khaled Hosseini'nin unutulmaz kitabını ilk okuduğumda da çok etkilenmiştim, filmini izleyince de aynısı oldu. Gerçi her zaman demişimdir kitabın yarattığı etkinin yanında filmlerin esamesi okunmaz diye.. Bence kesinlikle önce film izlenip, devamında kitap okunmamalı. Yoksa hayalle yaratılmış karakterler, yerler, olaylar yerle bir oluyor. Ve basma kalıp okunmaya devam ediliyor.

Gelelim filme...Filmle kitap kurgu olarak çok yakın gidiyorlar. Ama kitabı okurken sayfayı kapatıp bi ahhhh çektiğin kısımların etkisi filmde yaratılmamış bence. Ayrıca eğer kitabı okumadan filmi izleseydim bazı kısımlar havada kalacaktı, bazı kısımlar tam anlaşılmayacaktı.


Filmin en güzel karakteri kesinlikle küçük Hasan... Ne kadar sevimli bir surat, nasıl güzel bir gülüş o...









Kitabı okurken, Emir'lerin hem Amerika'daki yaşamında, hem de  Kabil'deki zengin yaşamlarında bu kadar modern olacaklarını tahmin etmiyordum..Örneğin Emir'in karısını uzun elbiseler içinde , sanki Afganistan kıyafetlerine daha uygun düşünüyordum... Sonra filmi izleyince ne göreyim, giymişler kotlarını klasik Amerikalılara dönmüşler :)) 




 Kısacası kesinlikle tavsiyemdir ki kitabı okumadan filmi izlemeyin !...
Hazıra konmayın:))


10 Ağustos 2012 Cuma

Zumbara..

Çok ilginç ve dikkat çekici bir proje. Kendileri Zumbara'yı şöyle tanımlamış...


Zumbara Servis değişimi sağlayan bir sistemdir. Takastan daha esnek ve daha özgürdür. 1=1 ilkesi ile çalışır:
  • Birisine 1 saat yardım et
  • 1 saat kazan
  • İstediğinde bu kazandığın 1 saat ile topluluktaki birinden 1 saatlik bir yardım al...
Olayın özü kısaca bu işte. İlk üye olduğunda 5 saatlik kredin oluyor, yani 5 saatlik bir yardım alabiliyorsun diğer üyelerden, örneğin ingilizce pratik, diksiyon, tavla öğrenmek, yemek yapmayı öğrenmek... Fazlasıyla alternatif var. Sen birinden yardım aldıkça, ne kadar  bir sürelik yardım aldıysan kendi kredinden düşüyor. 5 saatin tükenince (yada tükenmeden) mecburen diğerlerine yardım etmen gerekiyor ki tekrar kredi biriktirebilesin. Ben daha çok yeniyim, öğrenmeye çalışıyorum. Şimdiden Sebze yetiştirmek ve Şalgam, şıra yapımı üzerine 2 saatlik kredimi harcadım. Bunlarla ilgili bilgiyi de Ankara'dan bir doğaseverden alıcam... Aldıktan sonra bilgilerimi paylaşırım burdan...
Eğer zumbaraya ulaşmak ve katılmak isterseniz www.zumbara.com adresi... Davetiye gerekiyor katılabilmek için, ben de hala mevcut davetiye. Katılmak isteyene iletebilirim. 

Zeytinyağlı Yaprak Sarma...

Ben yaptım, ben yaptım diyip, doyasıya övünebileceğim bir yemek :) Yiyenlerin de bayağı beğenmesi cabası..   Daha dolaptaki bitmedi ama ben bu hevesle gidip bi daha sarayım diyorum :))) Neyse abartıyı bırakayım, gidip bi daha sarmam pek mümkün değil zati. Bugünlerde Sercan'ımın askere gitme telaşı var bizlerde..

Arkadaş...

Bir kıvılcım düşer önce, büyür yavaş yavaş 
Bir bakarsın volkan olmuş, yanmışsın arkadaş 
Dolduramaz boşluğunu ne ana ne gardaş 
Bu en güzel, bu en sıcak duygudur arkadaş 

Ortak olmak her sevince, her derde, kedere 
Ve yürümek ömür boyu, beraberce, el ele 
Olmasın hiç o ta içten gülen gözlerde yaş

Bir gün gelip, ayrılsak bile seninle arkadaş 

Evet arkadaş;kim olduğumu, ne olduğumu 

Nerden gelip, nereye gittiğimi sen öğrettin bana 
Elimden tutup, karanlıktan aydınlığa sen çıkardın 
Bana yürümeyi öğrettin yeniden 
El ele ve daima ileriye 
Bir gün. 
Bir gün birbirimizden ayrı düşsek bile 
Biliyorum, hiçbir zaman ayrı değil yollarımız 
Ve aynı yolda yürüdükçe 
Gün gelir ellerimiz yine dostça birleşir 
Ayrılsak bile kopamayız



Can arkadaşlarım, canım arkadaşlarım.. Dünkü hesabımıza göre tam 16 yıldır biraradayız. Evlerimiz İstanbul'un birer köşesinde olsa da kalplerimiz hep bir arada.. Birbirimizi ddüşündükçe devamlı gülüyor yüzlerimiz...



Önce herkes bekardı, sonra birer birer evlenip, bir de benim Öykü'm dünyaya geldikten sonra kalabalık bir grup olduk artık... Umarım hep beraber mutlu olmaya ve kalabalıklaşmaya devam ederiz. Sizleri seviyorum...


Şu fotoğrafın güzelliğine bakın ya...

Süt faresi Öykü...

Son bi kaç gündür Öykü süt diye tutturmuş durumda. Bayılıyor süt içmeye...Bi de artık büyüdüğü için  süt şişesini kendi alıp, ağzını açıp kafasına dikebiliyor. Ben mutfakta iş yaparken bi de bakıyorum, yanıma gelmiş buzdolabı açılmış da süt içilmeye başlanmış bile...


9 Ağustos 2012 Perşembe

Bin Muhteşem Güneş - Khaled Hossini

Khaled Hosseini'nin önce "Uçurtma Avcısı" isimli kitabını okudum ve çok beğendim. Sonra farkettim ki bi de "Bin Muhteşem Güneş" isimli kitabı var. Hazır tatildeyiz ve ben bol bol kitap okuma modundayken onu da sipariş ettim internetten. Yanında Od ve Şemspare'yle birlikte. Üçünün arasında ilk bu kitabı okumayı seçtim. Bi çırpıda okunup biten bi kitap zaten...


Kitap ismini Saib-i Tebrizi'nin şu şiirinden almış...Şiirde Kabil'den bahsediyor...
"Bu kentin ne çatılarını ışıldatan ayları sayabilirsin,
Ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi" 

Kitapta 2 baş karakter var. Leyla ve Meryem... İkisi de 1980 ve devamındaki Afganistan'daki olaylardan yeterince nasibini alıyor. Meryem zaten babasız "harami" olarak dünyaya geliyor, hayatı boyunca da hep şanssız oluyor. Leyla ise hayatının başında ve sonunda mutluluğu yakalamış ama gençlik yıllarında bir sürü sıkıntıyla boğuşuyor. Neyse kitaptan çok da bahsetmiyim. Tek yapmanız gereken bu kitabı almak ve bir çırpıda okuyup bitirmek. 

Kitapta yer alan şu cümle de çok hoşuma gitmişti. 
Hep kuzeyi gösteren bir pusula ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da daima bir kadını işaret eder. 

Bi de şu cümle var ki hem kitaptaki olayda , hem de günlük hayatta çok çok doğru...
Sarhoşun günahınının bedelini hep ayıık öder..



6 Ağustos 2012 Pazartesi

Hatırla Sevgili

Hazır yaz gelmiş, ben bu seneki tatilimi yapmış evime dönmüşüm. Boş vakitlerimde kanallarda gezinip durmak yerine açayım da en sevdiğim dizilerden birinin tekrarını izliyim dedim. Temmuz başından beri izliye izliye 44. bölüme geldim. Çoğu gitmiş azı kalmış yani :) 


Bu dizi nasıl güzel bir dizi, nasıl etkileyici bir senaryodur bana göre. Sayesinde hem Adnan Menderes dönemindeki olaylardan, hem Deniz Gezmiş'ten, hem de 80 darbesinden haberdar oldum. İzlemeyen varsa muhakkak ama muhakkak izlemeli diyorum... 

5 Ağustos 2012 Pazar

Fırın Makarna

Evlendiğimizden beri Ömer'le en severek yediğimiz yemeklerden biri. Hele sıcakken, kaç porsiyon olsa yeriz:)) Öykü de bize katıldı. O da çok severek yiyor.  


Malzemeler: 
1 Paket Fırın Makarna
Beşamel Sos için: 
1 Kaşık Margarin
Tuz, yağ, un
1litre süt

Yapılışı:
Fırın makarna, suyuna biraz tuz ve yağ eklenerek haşlanır. O haşlanırken başka bir tencerede 1 kaşık margarin, 2,5 kaşık unla hafif kavrulur, ardından sıvı yağ eklenerek kavrulmaya devam edilir. Devamlı karıştırılarak yaklaşık 1 litre süt eklenir. Muhallebi kıvamına gelince de bir miktar tuz eklenir. Son olarak yağlanmış fırın tepsisine makarna eklenip üstüne sosun bir kısmı eklenir ve bir güzel karıştırılır. Geri kalan sos üstüne dökülüp en üstüne de rendelenmiş kaşar serpilir. Üstü kızarana dek fırında pişirilir. 
Afiyet bal şeker olsun :))

Sil Baştan-Ken Grimwood

İlk zamanlar çok hızlı okuduğum sonra biraz yavaşlayarak devam ettiğim ve nihayetinde dün sahurda bitirdiğim kitabım. Aslında kitapla ilgili herhangi bir yazı okumadan almıştım, sırf şehir dışına çıkıyorum ve kitapsız kalmayayım diye. Gerçi bitirmem yine İstanbul'u döndükten sonrayı buldu ama :)) Kitap, okunması gerekenlerin en başında olmasa da güzel bir kitap.


Kitabın özü kapak sayfasında yer alıyor zaten. 
"Hayatınızı tekrar, tekrar ve tekrar yaşamak zorunda kalsaydınız..."
Jeff ve Pamela 1988 yılında kırklı yaşlarında ölüp,  ya üniversite yıllarındaki, ya evli, ya da çocukluk hallerine geri dönüyorlar. Ve öldükleri tarihe kadar yaşayıp 1988'te tekrar ölüyorlar. İnsan kendini sorgulamaya başlıyor. Ya Jeff ve Pamela'nın yerinde ben olsaydım hayatımda neler değişirdi diye? O ana kadar yaşananları bildiğim için herhangi bir avantajım olur muydu diye?
Kitapta beni tek rahatsız eden kısım ise fazlasıyla geçen yabancı yer isimleri..
Neyse okuyacaklar için iyi okumalar...

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Arpa Şehriye Salatası

Çok severek yediğim Arpa şehriye salatam. Gerçi fotoğraf istediğim gibi olmadı ama sahur vakti anca bu kadar oluyor :) Salatayı yapmak hem çok basit, hem de makarna türü severler için çok lezzetli...
Malzemeler : 
1 paket Arpa Şehriye
Kırmızı Kapya Biber
Kornişon Turşu
Konserve Mısır
Dereotu
Tuz, yağ, limon

Yapılışı : 
Arpa şehriye makarna gibi haşlandıktan sonra süzülür ve arada karıştırılarak soğumaya bırakılır. Haşlanırken içine biraz  yağ damlatmak yapışmaması için iyi olur. Soğuduktan sonra geniş bir kaba alınıp içine yağ, limon, tuz, küçük doğranmış kırmızı biber, kornişon turşu, dereotu ve mısır ilave edilir. Sonra tabağa alınıp servisi yapılır. Afiyet bal şeker olsun...
Not: Bana göre en güzel lezzeti dereotu ve kornişon turşu veriyor, bol koymakta yarar var :)

İşte ben...

Fotoğrafım
İstanbul, Türkiye
Benden merhaba.. 30 yaşlarında okumayı, gezmeyi, eğlenmeyi seven bir öğretmenim. Bir de 3,5 yaşında hayatımın Öykü'süne sahibim. Blogumda güzel vakit geçirmeniz dileğiyle...