18 Mayıs 2014 Pazar

Gittim , geldim, ama mutsuz...

Çoook uzun zamandır blogumdan ayrı kaldım. Bir şey yazmak pek içimden gelmiyordu, zaten günler rutin geçiyor. Havalar yavaş yavaş ısınmaya başladı. Çok yorgun olmazsak sahillerde, buluyoruz kendimizi. Anca ısındı havalar İstanbul'da, 1 hafta öncesine kadar sağanak yağmurluydu nerdeyse her gün...

KEŞKE RUTİN OLARAK DEVAM ETSEYDİ GÜNLERİMİZ DE SOMA'DAKİ FACİA OLMASAYDI. ORADAKİ ONLARCA KİŞİ 3 KURUŞA ÇOK AĞIR ŞARTLARDA ÇALIŞIP, PATRONLARIN ALMADIĞI ÖNLEMLER YÜZÜNDEN HAYATINI KAYBETMESEYDİ, ACIMIZ OLANCA AĞIRLIĞIYLA İÇİMİZDEYKEN DEVLET BÜYÜKLERİMİZ!!! BİZİMLE ALAY EDER GİBİ AÇIKLAMALAR YAPMASAYDI....

UNUTULMAMALI Kİ ORADAKİ ÇOCUKLAR "GÜZEL ÖLÜM"E DEĞİL BABAYA İHTİYAÇ DUYUYOR :((

Yazacak o kadar çok şey var ama derdimi, düşüncelerimi, içimdeki sıkıntıyı anlatmaya zaten kelimeler yetmez.

Ölenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Giden geri gelmiyor , hayat maalesef devam edecek ama Soma'dakiler için eksiklerle dolu olarak....

8 Mart 2014 Cumartesi

Dikkat ve Hafıza Üzerine


1. Ters el alıştırması: Sağ elinizi kullanıyorsanız, biraz da sol elinizi çalıştırmaya başlayın. Saçlarınızı sol elinizle tarayın veya çayınızı kaşıkla alışık olduğunuz yönün tersine karıştırın. Kalemi ters elinizle tutun. Biraz üreticiliğinizi kullanın ve daha neleri tersten yapabileceğinizi bulun. Tabii bulduklarınızı da hemen deneyin. Sonuç olarak, rutin alışkanlıklarınızı kırar ve beyninizin kullanmadığınız diğer yarısını da harekete geçirmiş olursunuz.



2. Harf alıştırması: Elinize bir gazete ve bir fosforlu kalem alın. Sırasıyla paragrafları okuyun ve çift yazılmış harflerin üzerini çizin. Örneğin, çift t ve m'lerin üzerini işaretleyin. Bir sonraki aşamada, kelime içinde birden fazla geçen harflerin üzerini çizin. Alıştırmayı yaparken, kelimelerin üzerinde fazla düşünmeyin ve hemen işaretleyin. Böylelikle konsantrasyon gücünüzün ne kadar uyarıldığını hemen hissedeceksiniz. Başarılı olma isteğiniz ve aldığınız zevk zihnin canlanmasını arttırır.


3. Polisiye alıştırması: 'Dün akşam şu saatte ne yaptım, neredeydim, iki saat önce ne yaptım?' gibi, genellikle polisiye romanlarında veya filmlerinde sorulan soruları kendinize yöneltin. Ve tabii cevaplamayı da unutmayın. Bu alıştırma sonucunda yaptıklarınıza karşı dikkatinizi geliştirebilirsiniz. Ayrıca kısa hafızanızı da harekete geçirmiş olursunuz.


4. Yürüyüş alıştırması: Asker yürüyüşü gibi olduğunuz yerde hareket edin. Sol bacağınızı her kaldırdığınızda, önce sağ elinizle, sonra sol elinizle dizinize dokunun. Bu esnada o kadar esnek hareket edin ki, bacağınızı indirirken, kolunuz başınızın üzerine gelecek kadar yükselmeli. Bu hareketleri birkaç kez tekrarlayın. Bunu yaparken sadece kan dolaşımınız hızlanmaz, aynı zamanda koordinasyon yeteneğiniz de artar. Böyle çaprazlama hareketlerle beyninizin her iki tarafını kullanmış olursunuz.


5. Ressam alıştırması: Burnunuzun ucunda bir fırça olduğunu hayal edin. Bununla havaya en sevdiğiniz renkte yatay bir sekiz çizin. Bu hareketi gevşek ve dengeli yapın. Kendinizi Leonardo da Vinci veya sevdiğiniz bir başka ressamın yerine koyun. Bu çizim hareketleri, yorgun zihninizi hemen canlandırır. Aynı zamanda beyni bloke eden stresi etkili biçimde yok eder.


6. Ajan alıştırması: Bu alıştırmayı daha çok sokakta yapacaksınız. Çevrenizde bulunan arabaların plakalarına bakın ve plakadaki harflerden kelimeler, hatta cümleler türetmeye çalışın. Böylece, sadece sıkışık trafiğin eğlenerek çabuk geçmesini sağlamaz, aynı zamanda kelime hazinenizi geliştirir ve beyninizi canlandırırsınız. Bu alıştırma, acil plaka ezberlemeniz gerektiği durumlarda çok işinize yarayabilir.


7. Resim alıştırması: Bu alıştırmayla alışveriş listelerini çok kolay ezberleyebilir, hafızanızı güçlendirebilirsiniz. Bunun için kalem kağıt alın ve kağıdın üzerine bir tane mum, bir kuğu, üç kollu bir kaktüs, üç yapraklı bir yonca, beş parmaklı bir el, hortumunu yukarı kaldırmış bir fil, sola dalgalanan bir bayrak, saatli bir yumurta, sapının üzerinde duran bir pipo, davul yanında duran bir adam, iki deniz feneri ve bir saat çizin. Her resim bir sayıyı sembolize ediyor. Ardından sembolleri sayılara göre ezberleyin.
Örneğin, mum biri, kuğu ikiyi, kaktüs üçü ifade ediyor. Bu sıralamaya hakim olduğunuzda, sembollere aklınızda tutmanız gereken bir listeyi koyabilirsiniz. Eğer bu bir alışveriş listesiyse, mumun süt şişesinin üzerinde durduğunu, kuğunun boynunda portakal filesinin asılı olduğunu hayal edebilirsiniz. Bu alıştırmayla, zihninizde listeler oluşturmayı daha kolay başarırsınız.


8. Otobiyografi alıştırması: Düşünün ki hayat hikayenizi tekrar yazmanız gerekiyor. Burada, işe gittiğiniz ilkokuldan başlayabilirsiniz. Bunun için en yakın arkadaşınızın kim, tipinin nasıl olduğunu hatırlamanız gerekiyor. Tabii sınıfınızın düzenini, görüntüsünü de. Ayrıca sınıfınızın penceresinden neler göründüğünüzü de hayalinizde canlandırmaya çalışın. Bu alıştırmayla, kişilerle ilgili hafızanızı harekete geçirirsiniz.


9. Hipnoz alıştırması: Özellikle stresli anlarınızda veya kaygıya kapıldığınızda olumlu kelimelerden destek almaya bakın. Bunlarla olumsuz düşüncelerinizi yok eder, hedeflerinize daha kolay ulaşmanızı sağlarsınız. Eğer önemli bir görüşmeden önce, hafızanızın sizi yarı yolda bırakacağından korkuyorsanız, her gün gözlerinizi kapatarak kendi kendinize tekrarlayacağınız bir cümle belirleyin. Örneğin, Benim için gerekli olan her şeyi biliyorum ve çok sakinim cümlesini tekrarlayabilirsiniz. Ayrıca kısa hafızanızda alıştırmada önemli olan bunu her gün uygulamanız.


10. Çocuk oyunu alıştırması: İşe veya alışverişe giderken, tıpkı bir çocuk gibi merak içinde bütün duyularınızı harekete geçirin. Bakın, dokunun, dinleyin, koklayın. Çiçek açan ağacın kokusunu keşfetmeye çalışın. Fırında satılan taze ekmeklerin kokularını algılamaya çalışın. Yürüdüğünüz zeminin özelliklerini hissedin. Caddede duyduğunuz sesleri ayrıştırın. Yanınızdan geçen insanların tek tek konuşmalarını dinleyin. Evinizde gözlerinizi kapatarak bir yerlere ulaşmaya çalışın. Kısacası, duyularınızı alışık olmadığınız tarzda kullanın. Bu şekilde çok ender yaptığınız bağlantıları canlandırır, beyninizin kapasitesini arttırırsınız. Eğer bu yaptıklarınızdan zevk alır ve insan veya olayları detaylı algılamayı sürdürürseniz, hafızanız her zaman canlı kalmaya devam eder. Duyu organlarınızın ne kadar fazlasını kullanırsanız, unutmak istemedikleriniz o kadar sağlam kalır.
Alıntı

Kopuk Kurabiye

Bu tarifi Nefis Yemek Tariflerinde gördüm (sayfayı beğenmenizi tavsiye ederim) , görüntüsü de çok hoştu, lezzeti de öyleymiş... Ailece bayılarak yedik. Adının kopuk olması, şekil vermeden tepsiye gelişigüzel konmasından kaynaklanıyor...


Yapılışı da çok basit, aynen şöyle ki :
Margarin ( 75.gr oda sıcaklığında ), 1 yumurta, 1 vanilya ve 1su bardağı toz şeker karıştırılır. Üzerine 1 kahve fincanı sıvı yağ eklenerek tekrar karıştırılır. 1 su bardağı nişasta, kabartma tozu ve aldığı kadar un eklenerek güzelce yoğrulur. Kuru meyveler eklenerek ( ben fındık ve kuru üzüm koydum, ceviz, kayısı, incir de dahil edilebilir. ) hamurun her yerine dağılması sağlanır. Hamurdan parçalar kopartıp fırın tepsisine dizilir. Ben 180 derecede pişirdim. Yaklaşık 35-40 dakika civarında. Deneyen olursa şimdiden afiyet olsun...

Demir ailesinden bir tatlı huzur ...


1 Mart 2014 Cumartesi

Sakallı İpten Ördüğüm Halı...

Öykü'me hamileyken başladığım çocuk odası halısı, şimdi kütüphaneye kısmet oldu gerçi ama...

Renklerinden , şeklinden ve sonuçtan çok memnun oldum. Çok da severek kullanıyorum. 


Çekimlerim yine harika, farkındayım :))

Hama Boncuğundan Bardak Altıkları...

Hama Boncuğu ile yaptığım bardak altıklarım. Kuzenime hediye olarak verildiler bile...


Susam Sokağı karakterleri de ne kadar sevimliler di mi ama :)

Öyküm Okulda...

Dikkatini çalışmalara yöneltince dilimiz hep de dışarda....

Bahar geliyor, çiçek ekme zamanı... 


Havalar güzel olunca dışarıda oynanmazsa olmaz ama di mi?

Biraz da sanatsal çalışma...

Okula gitmesini çok seven bir Öykü'm var. Aman Allah bozmasın inşallah...

26 Şubat 2014 Çarşamba

Şili'de Gizlice - Gabriel Garcia Marquez

Yazar aylarında şubat ayı yazarı Marquez olunca kütüphaneden iki kitabını aldım. Ay bitmek üzere , ben de ancak bitiriyorum kitaplarımı...

Bu kitapta darbenin ardından ülkesinden sürgüne giden Şili'li yönetmen Miguel Littin'in gizlice ülkesine girerek, darbenin ülke üzerindeki etkisini 3 farklı ekiple filme çekmesini anlatıyor. Marquez; Littin'le yaptığı tam 18 saatlik görüşmeyi özetleyerek bu kitaba aktarıyor. 

Kitapta görüyoruz ki askeri darbe sonucu yönetime geçen Pinochet tüm ülkeye mutsuzluk, üzüntü, sıkıntı getirmekten başka da bir şey yapmamış... 

Littin'in yerine kendimi koydum, bir sebeple mecburiyetten ülkemden ayrılmam gerekse ne kadar üzüntü ve hasret çekeceğimi farkettim. 31 yıldır bu ülkede yaşıyorum, taşı , toprağı, lisanı, insanı benim bildiklerim hep. Hepsinden birden ve mecburen ayrı düşmek çok acı verici olsa gerek. Allah kimseye göstermesin...

Şili'li yazar Pablo Neruda'nın şiirinden bir alıntı : 
- Her yerde ekmek, pirinç, elma;  Şili'deyse tel tel tel ( her yerin dikenli tellerle çevrili olmasına karşın)

Santiago Havaalanı'nda bir afiş : 
ŞİLİ DÜZEN VE BARIŞ İÇİNDE İLERLİYOR...(Littin diyor ki : Saatime baktım, sokağa çıkma yasağının başlamasına 1 saatten az kalmıştı )

24 Şubat 2014 Pazartesi

Mış Gibi Yaşamlar - Doğan Cüceloğlu

Doğan Cüceloğlu'nu televizyonda izlemişliğim vardı ama hiç kitabını okumamıştım şimdiye kadar. Üstün Dökmen'i de çok beğenen biri olarak Doğan Cüceloğlu'nun günlük dilde yazışını, olaylara aynı açıdan bakmamızı beğendim...

Bu kitabında MIŞ GİBİ HAYATLARI ele almış Cüceloğlu... Eğitimde, Kamuda, Kadın Haklarında, Yargıda ve daha bir çok yerde.. Aslında olması gereken, ama insanlarımızın tembelliği, işbilmezliği, işe değer vermemeleri, önemsememeleri nedeniyle olamayan işler, verilemeyen hizmetler, saygı duyulmayan insanlar...

Kitabı okumanızı öneririm, yalnız şöyle bir problem var ki, okudukça içiniz daralabilir, neden Allah'ım diye yakınabilir, ülkeme bunları reva görenlere sinirlenebilirsiniz. Dolayısıyla moraliniz epeyce bozulabilir...

Kitapta altını çizilecek çok yer vardı, bunlardan sadece birkaçını da aşağıya yazdım...

Evliliğin temel niyeti iki kişinin kendi özgür iradeleriyle bir araya gelmesidir?Niçin bir araya geliyorlar? Mutlu bir ömür geçirmek için. Neden başka bir kişiyle değil de özellikle o kişiyle birlikte olmak istiyorlar? Çünkü o kişiyi seviyorlar, iyi ve kötü günlerinde onunla birlikte olmak istiyorlar...


Eşi evde olmadığı bir vakit 3 aylık çocuğuna bakan baba, oğlu ağlayınca önce susturmaya çalışmış. Susmayınca da boğarak öldürmüş çocuğunu. Açıklamasında ise "O an kendimi kaybettim. Allah böyle istedi ve öldürdüm " demiş, insan bile olmayan yaratık...


İnsanın anavatanı çocukluğudur. Çocukluğunu yaşayamamış bir kişinin sağlıklı, anlamlı ve coşkulu bir yaşamı olamaz !..


Çocuğunu tam anlamıyla dinlemeyen, isteklerini dikkate almayan insanlar, çocuk okula başlayınca her gün çocuğunun tepesine geçer "ödevini yap, dersini çalış" derler. Çocuğun sağlıklı, mutlu gelişmesi değildir istedikleri, el alemin gözünde başarısız bir çocuğun annesi veya babası olmak istemezler."


Çocuklarının karnesinde kırık istemeyen bu anne ve babaların, büyük bir çoğunluğu ellerine kitap dahi almamaktadırlar :(( 


Gandi : " Dünyada görmek istediğiniz değişiklik ne ise o olun" diyerek çok haklı bir yere değinmiş...


Öğretmenlerimizin bir karar vermesi gerekiyor, öğrencileri nasıl bir Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayacaklar? Buna karar vermeleri ve bu kararla tutarlı davranmaları gerekiyor. Eğer uygar ve çağdaş bir toplum yaratmak istiyorsak, uygar ve çağdaş bir toplumun laik temel değerlerini keşfetmemiz ve bu değerleri özümüzün bir parçası haline, yani inanç sistemi haline getirmemiz gerekir. Önce kendi varoluşumuzu bu temel değerler üzerine inşa etmeliyiz...


7 Şubat 2014 Cuma

Eyvah Eyvah 3

Pazartesi günü Nautilus Cinemaximum'da izledik Eyvah Eyvah'ı arkadaşlarım ve eşimle. Ay ne güldük, ne eğlendik, ne hüzünlendik, Geyikli - Çanakkale manzaralarını gördükçe ne kıskandık, yazı ne özledik, Hüseyin ve Müjgan'ın evleri gibi evimiz olsun ne istedik anlatamam. 


Hüseyin Badem, babasını bulduktan sonra hayatının aşkı Müjgan'la da nihayet evlenmiştir. Mutlulukları Müjgan'ın hamilelik haberiyle bir kat daha artmıştır. Ancak çiftin hayatı maddi zorluklarla mücadele etmekle geçmektedir. Hüseyin daha fazla para kazanabilmek için geceleri yörenin en izbe mekanlarında bile klarnetini çalmaya devam etmektedir. Bu sırada Hüseyin'in yol arkadaşı olan Firuzan, artık ünlü bir şarkıcı olmuş, şöhret basamaklarını çıkmaya başlamıştır. Yakın dost olan ikilinin yolları ayrılıp başka hayatlar yaşıyor olsalar da ortak bir noktada buluşurlar: İkisi de hayatlarında önemli durumları tecrübe edecekleri bir dönemden geçmektedirler. 


Küfür olmadan da komedi filmi çekilebileceğinin iyi bir örneği olmuş bu film... Herkese tavsiye ederim...

30 Ocak 2014 Perşembe

Onuncu Köy - Fakir Baykurt

Pinuccia'nın yazar ayları kapsamında Fakir Baykurt'un ilk kitabını okumuş bulunmaktayım. Aslında daha önce bitti okumam ama ayın son günlerine geldi postu yazma işi... 

Kitabı aldğımda çekmiştim bu fotoğrafı da... Arkada yeni yılın ışıl ışıl görüntüsü...



Kitabı okumayı düşünen varsa, yada ayrıntılı bilgi istemeyen yazının devamını okumayabilir, benden uyarması :)

 Kitabın konusu :

Bir köy öğretmeni var, azimli, ışık saçmaya hazır, görev aldığı yerlerin problemleriyle yakından ilgili . İstiyor ki insanlar temiz olsun, çalışkan olsun, yerlerini yurtlarını güzelleştirsin, bilgili olsun, akıllı olsun, ağaların, zenginlerin kölesi olmasın. O yüzdendir ki öğretmenlikle beraber köyün her işine de koşuyor, köylülere öncülük ediyor.

Damalı diye bir köyde öğretmenlik yaparken, köyün zenginlerinden Durana ile ters düşerler birbirlerine. Durana kızını okula göndermek istemez, kafasına göre de köyün bazı alanlarını çevreleyip kendine tarla yapar (dedemden kalma diye de bahane üretir). Öğretmenin gözünü korkutmak için bir gece yarısı , öğretmen bir düğünden dönerken dayak attırır. Köylüler ertesi sabah bulur öğretmeni, hemen odasına götürüp iyileştirirler. Ama bir partinin ilçe başkanı Yunus Bey ahbabıdır Durana'nın, gider ona, anlatır öğretmenin rahat durmadığını, köyde cinayet çıkacak onun yüzünden der. Yunus Bey kendi gücünü kullanır ve öğretmeni o köyden aldırıp, başka köye verir.

Öğretmen çok kızar bu duruma, başka köye de gitmez, öğretmenliği bırakır. Demircilik öğrenmeye başlar, Ortaköy isimli bir köyde demircilik yapmaya başlar, adı çıkar Usta'ya. Kısa zamanda köylüye sevindirir kendini, kendi tarlasındaki ekinlerin yarısını başka bir ağaya veren köylünün gözü açılır. İlçe yine rahatsız olur bu durumdan, gideceksin o köyden derler. Gerekçeleri de ağanın adamları sana zarar verecek, engel olamayız... Korkusu dayak yemek değildir, ama bu ülkenin aydınlandığını görmeden de ölmek istemez. Mecburen peki der, gider başka bir köye. Giderken de Gülşen isminde evleneceği kızı da alıverir yanına...

Gide gide yolları Yakaköy'e düşer. Yakaköy'deki köylülerin yüzü didik didik, çoğunun bir gözü yok. Gülşen'le merak edip sorarlar, anlaşılır ki yılda bir kez bu köye bir kuş sürüsü uğramaktadır. Köylüler de imamın sözüne uyarak kıpırdamadan bu kuşların gelip kendilerini didiklemesine izin vermektedir. İmam der ki : Bunları Tanrı göndermektedir, karşı gelmeyin, itaat edin..Köylüler de yıllar boyunca itaat ederler. Bu köyde de adı Deli'ye çıkan öğretmen yanlış yaptıklarını, bunların normal kuş olduğunu, boşuna kendilerine zarar verdiklerini anlatır köylüye... Köylüler de kuşların bir dahaki gelmesine onları öldürüp bu dertten kurtulurlar... Köy yeni bir havaya bürünür, insanlara bir güç gelir, bir heves... Köyün adı da Onuncu Köy olarak değişir...

İşte gittiği her köye  ışık saçan , akıl veren bir öğretmenin, ustanın, delinin öyküsü bu...

Kitabın yazıldığı tarih 1960, şimdi oldu 2014. Durumumuz hala aynı maalesef :(


29 Ocak 2014 Çarşamba

Köfte Yağmuru - 2

Neredeyse bundan 1 yıl önce ailecek izlemiştik Köfte Yağmuru'nu. Burada da yorumlamıştım, ne kadar beğendiğimizden bahsetmiştim. Dün Nurçin'le buluşunca hep beraber gidelim bu filme dedik. Birçok filmde olduğu gibi bunda da 1.si daha güzeldi bence ama bu da fena değildi. Filmin tek dezavantajı 3 boyutlu olmasıydı , çünkü gereksizdi bence. 3D efekt çok azdı, boşuna gözlükle izlemek zorunda kaldık tüm filmi...


Serinin birinci filminde suyu yiyeceğe çeviren icadını iş çığrından çıktığı ve her yer yemek dolduğu için imha etmek zorunda kalmıştı Flint. Bu filmde ise bu makine kendi kendine tekrar çalışmaya başlar ve dev yiyecekler yaratmaya başlar, ama yarattıkları sadece yiyecek değil hareket eden yiyeceklerdir. Bir nevi hayvan - gıda karışımı yaratıklar yani... Flint şimdi de arkadaşlarıyla beraber yine makineyi durdurmaya ve bu yaratıkları yok etmeye çalışır. Filmin sonunda anlaşılır bu yaratıkların ne kadar zararlı oldukları, yada zararlı olup olmadıkları :) 


Filmde bazı yiyecekler için özel isimler belirlenmiş : 
  • Karidespanze : Şempanze şeklinde karides
  • Sinektost : Tost ekmeği şeklinde sivrisinekler
  • Jölebalık : Deniz anası şeklinde jöleler
  • Flamango : Flamingo şeklinde mangolar (En çok bunu beğendim ben de ...)

Ailecek izlenebilecek bir film olup çok küçük çocuklar için çok da uygun değil bence. Biraz karışıklık ve kafa yorma var çünkü filmde... Herkese iyi seyirler..

26 Ocak 2014 Pazar

Karlar Ülkesi


Bir varmış, bir yokmuş, ben yine sınav görevindeyken Öykü hanımcım gezmelerdeymiş.


 Bu sefer de babasıyla Karlar Ülkesi filmine gittiler.  Kızçemin ilk 3D film deneyimiydi, hiçbir sorun çıkmadan gayet de güzel izlemiş...




Artık beraber etkinlik zamanımız geldi di mi? Ben de bu hafta Köfte Yağmuru 2'ye götürmeyi düşünüyorum. Bir de İş Sanat'ta Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler tiyatrosu varmış, bi de Kadıköy'de Kukla atölyesi var 4-6 yaş arası çocuklar için... Gitsek gitsek de nerelere gitsek acaba ???

25 Ocak 2014 Cumartesi

Kedi ile Palyaço

Bugün Kerem Yılmazer Sahnesi'nde izledi bu oyunu küçük hanımım. Oyun hakkında fazla bilgi veremiycem, çünkü teyzesiyleydi bu sefer Öykü, benim Açık Öğretim Fakültesi Sınavlarında  görevim vardı...
Çok beğendiğini söyledi o kadar :)

Oyunda , dostluğun önemi kedisini kaybeden bir palyaço ile sahibini arayan bir kedinin eğlenceli ilişkileri ekseninde anlatılıyor.

16 Ocak 2014 Perşembe

Güzel Dedektif

Bu filmi yıllar yıllar önce pek beğenerek izlemiştim. Geçen akşam televizyonda görünce başından kalkamadım. Çok sıcak, eğlenceli, hareketli bir komedi filmi. 

Zaten Sandra Bullock'u çok beğenerek izliyorum. Hele yine yıllar önce izlediğim Keanu Reeves'la oynadığı HIZ TUZAĞI benim için bir klasiktir...

Bu filmde Gracie Hart bir FBI ajanıdır. Bakımsız, sevimsiz, devamlı yemek yiyen biri... 


Güzellik yarışmasında terörist bir saldırı ihtimali oluşunca görevlendirilmek üzere Hart seçilir. Tabi kılık değiştirmesi  yani güzelleşmesi epeyi vakit alır. 


Sonrasında güzellik yarışmasına katılarak saldırının gerçekleşmesini engeller.


   

Eğer siz de romantik komedi tarzı filmleri seviyorsanız kaçırmayın derim...




11 Ocak 2014 Cumartesi

Boranın Kitabı


       
       Ayşe Kulin'i çok sevmeme , Gizli Anların Yolcusu'nu çok olmasa da beğenerek okumama rağmen nedense Bora'nın kitabını okumak istememiştim. Yazın Okuma Şenliği'ne katılınca bir kitabın devamı niteliğinde olan kitap kapsamında bunu seçtim ve çok beğendim.


Bora'nın daha küçük yaşlarda köyünde ailesinden gördüğü baskıyı, sindirilmişliği, kendini farklı hissetmesini, bunun suçluluğunu yaşamasını, kuran hocasının yardımcısından uğradığı tecavüzleri, kendini kimseye (en yakınına bile) anlatamamasını, İlhami'yle karşılaşmasını, ona karşı hissettiği güzel ve içten duyguları .... Yani bu kitapta Bora'ya dair bir çok şey bulacaksınız. 

Gizli Anların Yolcusu'nu okuduysanız bunu da es geçmeyin derim...

Ayrıca 2013'de okunan, ancak paylaşılan bir kitap...

6 Ocak 2014 Pazartesi

Öyküm'ün Demir Seviyesi normale döndü :))

Kutlama var bugün blogumda ...

Haziran ayında Öykü'ye kan tahlili yaptırmıştık öylesine ve görmüştük ki demir değeri minimum 60 olması gerekirken sadece 6 değerinde... Bugün aldığımız sonuca göre normal değerlere ulaşmış şükürler olsun.
 Çooooooooooooooook sevindim  çooooooooooooooooooooookkk...

  
Peki bunun için neler mi yaptık?
  • İstemese de yemesi gereken yiyeceklerden yeteri kadar yedirdim. (Bazen oyun, bazen hikaye, bazen tv etkili oldu bu konuda)
  • Her gün muhakkak ceviz yedi. (Düzenli olmasa da yediriyordum cevizi ,ama tahlilden sonra daha çok yedi)
  • Ona aldığımız kuruyemişleri doğal yani kavrulmamışlardan seçtik.
  • Daha fazla meyve,daha fazla balık yedi.
  • Yazın her sabah pekmez, havalar soğuyunca her akşam balık yağı içti.
  • Demir aldığı zaman yanında taze meyve suyu vermeye gayret ettim.
  • Demirle beraber kalsiyumlu şeylerden yemedi...
Daha vardır da ilk aklıma gelenler bunlar...Neyse bu sorunu da çözdük şükür...



3 Ocak 2014 Cuma

Uzun Hikaye


Uzun Hikaye sinemalarda gösterimdeyken gitmeyi çok istemiştim ama kısmet olmamıştı. 
Geçenlerde eşimle beraber izledik, çok da beğendim... Başrollerde Kenan İmirzalıoğlu ve Tuğçe Kazaz oynuyor.Aslında ikisini de pek sevdiğim söylenemez ama bu filmde güzel bir ikili oluşturmuşlar bence...


Bulgar Ali küçük yaşta yetim kaldıktan sonra Pehlivan dedesi Süleyman ile Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelen bir Balkan göçmenidir. Ali'yi dedesi mert ve eşitliğe inanan bir insan olarak büyütür. Delikanlılık yıllarında aşık olduğu Münire'yi ailesi ona vermeyince kaçıran Ali'nin hayatı bundan sonra sevdiği kadınla birlikte tren istasyonlarını arasında kasaba kasaba gezip, nerede tutunabilirse orada yaşayarak geçer. Bu arada Mustafa adında bir de oğulları olur. 
Fakat geçimini daktilo bilgisi, katiplik, muhasebe kaydı tutma gibi işlerle kazanan Sosyalist lakaplı Ali haksızlığa katlanamayan kişiliği nedeniyle, en basit eşitlik istediği kasabadan dahi bencil ve çıkarcı insanların kumpası nedeniyle kovulur. Bu arada Mustafa da büyümekte ve kendi hikayesini oluşturmanın peşindedir... 

Filmin en etkileyici kısmı :  Münire 2. çocuğuna hamileyken sancısı tutar. Ali evde yoktur o sırada, okul müdürüne ders vermek için okul bahçesindeki ekinleri toplayıp emeği olanlara dağıtmaktadır. Münire çok zor anlar yaşar. Komşuları yardıma gelirler. Ali eve geldiğinde hemen Münire'yi hastaneye yetiştirir ama iş işten geçmiştir :(( 

Filmden iç ısıtan kareler : 










Kabare - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları

Şehir Tiyatroları'nda bu sezon izlediğim 2. oyun. Her ne kadar İstanbul Efendisi kadar beğenmesem de özellikle dansları, cüretkar kostümleri hoştu bence. İlk defa bu tarz bir oyuna gittiğim için kostümler özellikle dikkatimi çekti. Ama söylemeden edemiycem. Oyun biraz müstehcen, kıyafetler, davranışlar çok rahat. Öyle ki oyunun 10. dakikasında 6-7 kişilik bir grup rahatsız olup dışarı çıktı...



     Bir kabare aktristi ile Amerikalı bir yazarın kısa ömürlü aşkı ve onları kuşatan büyük toplumsal kaos. 1931 yılı, Berlin Bir yanda faşizmin tırmanışıyla süre giden huzursuzluk ve açlık; diğer yanda yalnızca eğlence ve para peşinde küçük burjuvaların kendi kabuklarındaki umursamaz yaşam. Kült müzikaller sınıfında yer alan Kabare,1972'de beyaz perdeye aktarıldığında 8 Oscar kazanmış ve "Tüm Zamanların En İyi Yüz Filmi" listesine girmiştir.

Yeni yıl şapkamız ve Öykü'nün okulda hazırladığı hediyemiz...

30 Aralık'ta Öykü'mün okulunda yeni yıl partisi yaptılar. Bizden de ailece parti şapkası tasarlamamızı istemişler. Anne-baba-kızçe işbirliği ile böyle bir şey çıkardık ortaya...

   

    

Bu da okulda kuzumun bizim için hazırladığı hediyesi.. Biz çok beğendik çerçevemizi...

   


      


Öyküm'le Balerin Çalışmaları...

Öykü'mün balerinlere düşkünlüğü malum ! Dün bir internet sitesinde balerin temalı etkinliklere rastlayınca çıktı aldım. Akşam bayıla bayıla yaptı.








Birşeyle uğraşırken dil hep dışarda. Anasına çekmiş yavrum :)


Galiba en sıkıldığı etkinlik boyama. Ara ara kendisi istese de genelde baştan savma yapıyor. Ben de  evde kendisi istemedikçe boyama yaptırmıyorum. 










         Yapboz yapmaya küçüklükten beri bayılıyoruz. Ama böyle kağıt üstünde ilk defa yaptık. Bizim

              ahşap 
yapbozlarımız vardı.Sonrasında 24'lü , 48li ve 100lü yapbozlar yapmaya başladık.

.                           


Burada da farklı olanı buluyoruz. En sevdiği çalışmalardan...

Öykü farklı olanı bulsun, eşleştirme yapsın, iki resim arasındaki farkı bulsun, eksik yapboz parçasını tamamlasın, nesneleri saysın...
Sayısalcı mı olacak ne :) Anası gibi :)

Not : Renkli bir yazıcı eksikliği yaşadığımın yeni yeni farkına vardım. En kısa zamanda gidermek lazım bu eksikliği..

İşte ben...

Fotoğrafım
İstanbul, Türkiye
Benden merhaba.. 30 yaşlarında okumayı, gezmeyi, eğlenmeyi seven bir öğretmenim. Bir de 3,5 yaşında hayatımın Öykü'süne sahibim. Blogumda güzel vakit geçirmeniz dileğiyle...